Mustafa Kemâl’ın babası kimdir ?
76 yıl boyunca Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürkün soyu hakkında gizli tutulmak istenen gerçekler artık gün ışığına çıkmıştır. İşte Mustafa Kemal’ın gerçek soyu.
Kemalist (Hürriyet gazetesi) diyor ki;
Cevap:
————————————————————————
İkincisi: İstinaf mahkemeleridir. Vilayet merkezi olan her kazada bir isti’naf mahkemesi vardır. Bütün bunların üstünde bir de temyiz mahkemesi bulunur. Temyiz mahkemesi ceza ve hukuk nâmıyla iki daireye ayrılmıştır.[3]
Sonuç: Osmanlı’da 1879 senesinden itibaren Asliye hukuk mahkemeleride aile, miras ve nesep davalarına bakıyordu ve Asliye hukuk kavramları’da kullanılıyordu. Mustafa Kemal veledi zinadır, mahkeme kararı doğrudur.
Kaynaklar:
Ayrıca bakınız: Usul-ü Muhakeme-i Hukukiye Kanun-u Muvakkat’ı şerhi, yazar: Yorgaki,Şevket, Matbaai Ebuzziya, 1304 Istanbul
————————————————————————
Kemalist diyor ki:
Bakınız bu hususta Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yil: 2010/2, Sayi:12 nüshasında ‘’TANZİMAT SONRASI FUHUŞ HADİSESİNE YAKLAŞIMDA YAŞANAN DEĞİŞİM’’ başlığı altında Engin Kirli ne yazıyor:
Osmanli Devlet’inde fuhşun ve umumhanelerin yayılması başta frengi olmak üzere zührevi hastalıkların da salgın şeklinde görülmesine yol açtı. Hükümet kendi kontrolündeki umumhanelerde fahişelerin hastalıklarını teşhis edip tedavi olana kadar işten el çektiriyordu. Ancak, devletin kontrolü altında olmayan umumhaneler de tüm engellemelere rağmen bir yolunu bulup kaçak yollardan faaliyetlerini sürdürüyorlardı . Hükümet kaçak umumhaneler işletildiğini biliyordu. Fındıklı Pişgahın’da Rusya Sefaret Vapurları’nın tayfaları arasında frengi hastalığının yayılması olayında hükümet, kaçak olarak faaliyet gösteren umumhanelere gitmeleri sebebiyle tayfaların hastalanmış olabileceğini belirtiyordu. Hasta fahişelerin, çalışma iznini belirten vesikası ellerinden alını yor ve tadavi olana kadar memleketlerine gönderiliyordu.
1853-56 Kırım Savaşı’ndan sonra Sosyal yapıdaki değişimin yansımalarıdan biri de fuhşun yaygınlaşmasıydı. Esas itibarıyla fuhuş her dönemde her toplumda mevcuttu. Savaş yıllarında artan fakirlik, işsizlik ve özellikle 93 Harbi sonrasındaki yoğun göçlerin yarattığı kozmopolit şehir hayatı, fuhşun beslendiği kaynaklardı. İnsan ticaretinin ve iş vaadiyle kandırılan kadınların beslediği fuhuş sektörü gelişme imkânı buldu. İdareciler, mahallelerinde genelev (umumhane) veya randevu evi (koltuk) bulunan halkın şikâyeti karşısında buraları kapatma veya bu insanları tutuklama gibi sert önlemlere başvurmadılar; çünkü, yeri bilinen ve denetlenebilen bu tür mekânların kapatılması halinde, fuhşun evlere ve sokaklara taşacağı ve kontrolden çıkarak kente yayılacağı fikrindeydiler. Bu nedenle şikâyet halinde, fuhuş yapılan yerlerin sertçe uyarılmasıyla yetinilirdi. Sosyal rehabilitasyon kapsamında hayat kadınlarını askeri dikimevlerinde istihdam edip namuslu bireyler olarak topluma kazandırmak gibi projeler başlatıldıysa da sonuçlandırılamadı.
Yazarlar:
Prof.Dr. Zekeriya KURŞUN (Ünite 1), Prof.Dr. Ali AKYILDIZ (Ünite 2, 5), Yrd.Doç.Dr. Gültekin YILDIZ (Ünite 3), Prof.Dr. Cemil ÖZTÜRK (Ünite 4), Doç.Dr. Davut HUT (Ünite 6), Doç.Dr. Yüksel ÇELİK (Ünite 7, 8)
Editör: Prof.Dr. Ali AKYILDIZ
————————————————————————
Tanzimat Dönemi’ne kadar Osmanlı Devleti’nde Hicrî takvim her sahada resmî takvim olarak kullanılıyordu. Yılbaşı 1 Muharrem’di. Tanzimat dönemi’nde, 13 Mart 1840 Miladî tarihi, 1 Mart 1256 Cuma günü olarak Rumî takvimin yılbaşı kabul edildi. Bu tarihten sonra çift takvim uygulaması başladı, aynı anda hem Hicrî takvim hem de Rumî takvim 1870 miladî yılına kadar birlikte uygulandı. Hicrî takvim ay yılına göre, Rumî takvim ise güneş yılı esaslı hesaplandığı için, Hicrî takvimde senenin son günü rumî takvimin çakışan senesinden her yıl 11 gün daha geriye düşüyordu. İkililiğin önlenmesi için o tarihten sonra (1870 senesinden sonra) artık sadece Rumî takvim kullanılmaya başlandı.
Prof. Dr. Neşet ÇAĞATAY’ın araştırmalarına göre ise Osmanlı’da rumî takvim 1839 yılından itibaren bütün resmî kayıtlarda kullanılmaya başlandı.
Prof. Dr. Neşet ÇAĞATAY diyor ki:
Not: Rûmî takvime ”mâlî takvim” de denilir.
Cevap:
Bunu iddiâ eden kişi gazeteci Murat Bardakçı’dır. Bardakçı ne hikmetse bunu (Televizyon’da) ileri sürdü lakin vesikâ’yı bire bir okuyamadı. Peki neden ?. Kendisi’de biliyor ki şayet selânik mahkeme kararını bire bir okusaydı hemen yalanı ortaya çıkacaktı ve anlaşılacaktı ki söz konusu olan vesika osmanlı türkçesidir.
Selânik mahkeme kararında ki:
- bilâvelet
- dühul
- huruc
kelimeleri bugün ki çağdaş türkiye’de kullanılmıyor, o kelimeler osmanlı döneminde kullanılıyordu.
Kemalistler boşuna uğraşıyorsunuz !
VESİKÂ GERÇEKTİR !!!
Son Sözümüz:
Söz konusu olan mahkeme kararı 22 Kanuni-evvel 1298 (rûmî) tarihinde yazılmıştır ki bu da 3 Ocak 1883 Tarihine tekabül ediyor. Demek ki Belge tam olarak incelenirse görülüyor ki Mustafa Kemâl Paşa’nın annesi Zübeyde Müslüman kadını değilmiş (!). Müslüman bir kadın olsaydı davasını Şeriata (Islam hukukuna) dayalı Ser’iyye Mahkemesine baktırırdı. Ama o gayri müslimlerin baktırdığı batı anlamında adalete dayalı Asliye hukuk mahkemesine baktırmış davasını.
Bazı kesimler, Mustafa Kemalin babası belli değilse ne var ki, insan babası ve annesi yüzünden yargılanamaz, annenin, babanın günahını çekmez diyorlar. Aslında biraz haklılık payları var ise bu mesele öyle değildir. Çünkü ortada insanlara zorla kabul ettirilmek istenen yalancı resmî bir tarih vardır. İkincisi ise babası meçhul olan bir insan nasıl bir milletin atası olabiliyor? Mesele budur! Bu mesele araştırılmalı, açıklığa kavuşturulmalıdır.
Selanik – Osmanlı dönemine ait bir fotoğraf. Solda ki hanım bir Yahudi, ortada ki hanım bir Bulgar ve en sağda ki hanım bir müslüman kadınıdır.
Şimdikte kısaca Zübeyde’nin darüşşafaka cemiyetine vermiş olduğu para meselesine temas edelim.
Kemalistler diyor ki:
Zübeyde Hanım’ın 2 milyonluk vasiyeti ortaya çıktı !
Darüşşafaka’nın arşiv ve müzesinde yapılan tarama sırasında Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın 1921 tarihli ve 20 bin kuruşluk bağışı içeren bir vasiyeti ortaya çıktı. Zübeyde Hanım’ın Darüşşafaka’ya 1921’de yaptığı 20 bin kuruşluk bağışın bugünkü değerinin 2 milyon liraya denk geldiği hesaplandı. Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Zekeriya Yıldırım, “Herkesi bağışçımız olmaya bekliyoruz” dedi
Cevap:
Zübeyde Darüşşafaka cemiyetine 20.000 kuruş (PARA) bağış’da bulunmuş. Bugünün parası ile 2 milyon türk lirası ediyor. Yani 659.443 Euro miktarında bir para. Zübeyde denen karı bu kadar parayı nereden edindi? dul değilmiydi?. Zübeyde fahişelik ile kazanmış olduğu para ile sakın bu cemiyete bağışta bulunmuş olmasın?. Bilgi olsun, zübeyde’nin vasiyetin’de ki ilk eşi olarak ali rıza’nın ismi geçmesi, onun yani ali rıza’nın mustafa kemal’ın öz babası olduğunu asla ıspatlamaz, zira selanik mahkeme kararı bizlere apacık gösteriyor ki 1881 senesinde ali rıza ortada felan yok. Tam tersine zübeyde’nin bizzat selanikte ki asliye hukuk mahkemesine başvurarak kendisi’nin abduş isimli bir kabadayının eşi ve oğlu mustafa kemal’ın da abduş’un evladı olduğunu bildirmesi, mustafa kemal’ın ali rıza’nın evladı olmadığının en büyük delildir.
Ayrıca zübeyde’nin bağışta bulunduğu cemiyet hakkında bakınız Vikipedia ne yazıyor:
“Darüşşafaka Association, the first non-governmental organization in Turkish history”.
Osmanlı devletine bağlı olmayan ilk cemiyete, zübeyde denen kadın tam bugünün parası miktarı ile 2 milyon türk lirası bağışta bulunuyor. Önemine binâen tekrarlıyoruz, zübeyde’nin başörtülü olması onun müslüman bir kadın olduğunu ıspatlamaz. Osmanlı’da hiristiyan ve yahudi kadınları’da başörtü takardı. Avrupa’da ki tarih kitapları mustafa kemal ve ailesinin bir yahudi dönmesi (sabetaycı) olduğunu yazmakta. 76 yıl geçti, yeter artık, kalksın “Atatürk koruma kanunu” gerçekler ortaya çıksın.
Kaldı ki Mustafa Kemal’ın ailesi hakkında kesin bilgi verilecek kaynakların Türkiye’de olmadığını “Yeni Nesil gazetesi” 1989 senesinde resmen itiraf etti.:
“Yeni Nesil Gazetesi, 06.03.1989″
Mustafa Kemal Atatürk’ün piç olduğunu, veledi zina olduğunu Yunan Devleti’de bilmekte, lakin anlaşma gereği susmaktalar. 1934 Balkan Paktı arefesinde, Yunan gazeteleri, Atatürk’ün ailesiyle alâkalı bazı vesikaların bulunduğunu söylemişti. Atina, türk milletinin hoşuna gitmeyecek (doğrusu egemen olan kemalistlerin hoşuna gitmeyecek) bu neşriyatın durdurulması karşılığında, Ayasofya’nın kiliseye dönüştürülmesini istiyordu. Mustafa Kemal ve yardımcıları yunanlılara ayasofya caminin kiliseye dönüştürüldüğü esnada, Müslümanlarda ayaklanma meydana getireceği gerekçesiyle, şimdilik müze yapılması en uygun olduğunu ilettiler ve nitekim 1934 senesinde mustafa kemal tarafından „Ayasofya“ müzeye çevrilmiştir. 62 yıl sonra, yani 1996 senesinde Türkiye „Ayasofya“ müzesini, müslümanların arzusu olması hasebi ile tekrar camiye açmak istedi. Lakin Yunanlılar durmadı ve tehditlerini yunan gazetesi olan „Xronos“ ile hatırlattılar.
Yunan Gazetesi Xronos (1 Mart 1996)
„KEMAL ATATÜRK BABASI BİLİNMEYEN BİR PİÇTİ.
SELANİK’TEKİ EVİN KENDİSİNE AİTLİĞİ DE BELİRSİZDİR.“
Evet o günden buyana kadar hiçbir iktidar Ayasofya’ya elini süremiyor. Mustafa Kemal’ın ailesi hakkında ki sizlere sunduğumuz bu acı gerçekler Türk kamuoyundan 76 yıldan beri titizlikle saklanılmakta ve hala saklanılıyor. Gerçekleri bilen tarihcilerimiz’de Türk Ceza Kanunun 5816 maddesi “Atatürk Koruma Kanunu” ile susmaya mecbur bırakılıyor. Hamd olsun ki müslümanlar bu gerçekleri hiç kimseden korkmadan ifşa ettiler ve aziz milletimiz Allah’ın izni ile tekrar şuurlanmakta.
Bakınız yabancı kaynakların hemen hemen hepsi mustafa kemal’ın bir yahudi dönmesi olduğunu yazmakta.
Alman Yahudi Dergisi: “Türkler’in Babası Bir Yahudi Oğlu muydu?”
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Alman asıllı yahudiler tarafından yayınlanan ve ABD’nin tek yahudi ama Almanca yayınlanan yayın organı olan “Aufbau” = “İmar” dergisinde bir yazı yayınlandı. “Aufbau” adlı dergi 1934 yılından bu yana Almanya’dan ABD’ye göç etmiş yahudiler tarafından ABD’de yayınlanmakta, fakat Almanya’da da satılmaktadır.
Bu derginin 26 Kasım 1999 tarihli nüshasında çok dikkat çekici bir yazı yayınlandı.
Yazının başlığı aynen şöyle idi:
“Türkler’in Babası Bir Yahudi Oğlu muydu?”
Yazı şöyle devam etmekte:
“Kemal Atatürk bir yahudi mi idi? Onun gerçekleştirmiş olduğu reformlar kendi özgeçmişiyle mi ilgiliydi? Bu sebepten dolayı mı yahudi Atatürk, Türk İslam’ının düşmanı oldu?”
(Yani İslam düşmanı olduğunu bu almanlar bile anladı.)
Derginin Atina muhabirlerinden Heinz Gstrein’in kaleme almış olduğu yazıda bu sene de ölüm yıldönümünde Türk basınında tartışılan M. Kemal’in geçmişiyle ilgili tartışmaları özetleyen bir Yunan yahudi dergisi olan “Zachronoth” adlı dergiden kesintiler alınmış.
Yunanistan’daki Yahudi Cemaatleri Merkez Komitesi tarafından çıkarılan “Zachronoth” adlı dergide, M. Kemal’in doğmuş olduğu Selanik kentinin tarihten beri “Balkan’ın Kudüs’ü” olarak adlandırıldığı bildirilerek, M. Kemal’in geçmişinin “Dönme” denilen ve Osmanlı’da en üst düzey görevlere gelebilmek için dışa dönük müslüman olduklarını iddia eden ve 17. yüzyıldan bu yana faaliyet gösteren bir yahudi cemaatına dayandığı iddia edildi. Şabatai Zevi denilen yahudi asıllı bir “sahte mehdi” tarafından kurulduğu “Zachronoth” adlı dergide iddia edilen “kuruluş”un en meşhur üyesinin de 1908 yılında Osmanlı’da vezir (bakan) olan Cavid Bey (Cavid = David) olduğu bildirildi. Cavid Bey yahudi dergi tarafından, Osmanlı’nın yıkılma aşamasında siyonistlerle Filistin’de temsilcilikler kurulması yönünde masabaşına oturan ilk üst düzey yetkili olduğu, açıklandı.
M. Kemal’in yahudi “dönme” olduğuna mühim kanıtın ise Osmanlı Sultanı kızlarından Kenize Murad’ın kaleme almış olduğu ve hatıralarını yazmış olduğu yazı gösterilmekte. Türkiye’de İslam’ın hükümranlığını sona erdirmede M. Kemal’in gayretinin “dönme” geçmişiyle ilgili olduğu Kenize Murad tarafından iddia edilmiş.
İşte yahudi kaynaklı bir dergi M. Kemal hakkında böyle şeyler yazmakta!
(Türkiye’de bütün arşivler açılınca işin aslı ortaya çıkar inşaallah.)
KAYNAK: Aufbau dergisi, 26 Kasım 1999.
devam edelim
M. Kemal Atatürk Sabetayist (yahudi) miydi?
New York’da çıkan FORWARD gazetesinde, “When Kemal Ataturk Recited Shema Yisrael” başlığıyla yayınlanan haberin küpürü
Amerikalı gazeteci Hillel Halkin, 28 Ocak 1994 tarihli Forward gazetesinde çıkan yazısında Itamar Ben Avi ile M. Kemal’in görüşmesini anlatmıştır. Bu yazıya göre M. Kemal, 1911 yılında Trablusgarp’a Kudüs üzerinden gitmiş ve Kudüs’te Kamenitz Otel’de kalmıştı. Otelin lobisinde rakısını yudumlarken İbrani diline olan merakı ile bilinen ve Siyonizm hareketinin ileri gelenlerinden olan gazeteci Ben Avi de oradadır. Otelin sahibinin, “Şu köşede, elinde rakı şişesi olan Türk yüzbaşını görüyor musun?” şeklinde M. Kemal’i işaret etmesi üzerine Ben Avi, M. Kemal’in yanına giderek onunla tanışır. Fransızca yapılan bu görüşmede M. Kemal, Onunla Osmanlı’nın siyaseti üzerine muhabbet eder. Kendisine bir ara şöyle der; “Ben Sebatay Zevi’nin soyundanım, artık gerçek bir Yahudi değilim; fakat sizin peygamberinize karşı bir hayranlığım var. Benim tavsiyem bu ülkedeki bütün Yahudilerin onun yoluna bağlanmalarıdır.”
On gün sonra aynı hotelde tekrar buluşurlar. M. Kemal bu sefer şunları anlatır;
“Evimizde Venedik’te basılmış bir ibranice Tevrat vardı. Eski ve nadir bulunan bir kitap. Hatırladığım kadarıyla babam bana okumayı öğreten Karaim öğretmenden getirmişti.” Kitaptan hatırladığı şu duayı okur; “Şema Yisrael, Adonai Elohenu, Adonai Ehad! (Dinle ey İsrail, rabbimiz olan Allah tektir)”. Ben Avi, “Yüzbaşı, bu bizim çok mühim bir duamızdır.” deyince M. Kemal de “Ve benim de gizli duam, sevgili beyefendi.” diye cevap verir.
KAYNAK:
New York’da yayınlanan FORWARD gazetesi, Zichron Yaakov’un “When Kemal Ataturk Recited Shema Yisrael” başlıklı haberi, 28 Ocak 1994 (Gazete’de daha ayrıntılı bilgi mevcut, fakat biz özet olarak paylaştık.)
Devam edelim
Talat paşa ile maliye bakanı Cavit Bey gibi Mustafa Kemal’in da bir yahudi dönmesi olduğunu yazan gazete.
Kaynak: The Miami Metropolis, Wednesday June 30, 1920
Devam edelim
Türkiye’de muhabirlik yapmış olan ”William A. Lloyd” Auckland Star isimli gazete’de mustafa kemal’ın türk olmadığını ve bir yahudi olduğunu yazmıştır.
Kaynak: Auckland Star, 27 Eylül 1926
Devam Edelim
The Mail gazetesi, 30 Eylül 1922 nüshasında şunları yazmakta.
”Kemal Türk değildir. Kendisi selânikte doğdu ve bir yahudidir”
Not: M.Kemal sefarad yahudilerinden’dir. Sefarad yahudileri dönme olarak’da isimlendiriliyorlar ve 1492 senesinde ispanya katliamından kaçtılar ve osmanlı devletinde ki selânik şehrine yerleştiler. Bu yahudilerin özelliklerinden birtanesi’de kendilerini topluma müslüman olarak tanıtmaları, müslüman isimleri taşımaları, lakin kendi aralarında yahudilik dinlerini gizlice devam ettirmeleridir.
The Mail gazetesi, 30 Eylül 1922
Devam edelim
Dünya basını yazıyor !
”Mustafa Kemal Türk değildir ama selânikli bir sefarad (sephardic) yahudisi’dir.”
Kaynak: Chicago Sentinel 4 Mart 1921
Devam edelim
Bakınız M. Kemal’in damarlarında Yahudi kanının dolaştığını, Sabetay Sevi’nin müridlerinin birinin soyundan geldiğini ”Chicago sentinel 13 ekim 1922” tarihli nüshasında açık ve net bir şekilde yazmakta.
Muhtemelen’de mustafa kemal’ın sabetay sevi’nin cemaatın’dan olan ailesinin soyu’da (mustafa kemal’ın kendi ifadesine göre) Sabetay Sevi’ye dayanmakta.
Devam Edelim
New York Tribune 26 Subat 1921 tarihli yazısına şu şekilde başlamakta:
”Ankara Hükûmeti’nin yahudi lideri Mustafa Kemal”.
İngiltere ve Amerika başta olmak üzere türkiye’yi ziyarete gelen devletlerin ilk işleri yahudi mustafa kemal’a saygı göstermek. Yani Anıtkabiri ziyaret etmek. Bu bilene mustafa kemal’ın yahudi ırkından olduğuna en büyük delildir. Neyse biz devam edelim
Aynı şekilde The Washington Times 08 ekim 1922 tarihli yazısında, mustafa kemal’ın yahudi olduğunu yazmakta. Mustafa Kemal’ın Ladino dilini bilmesi de bu iddiaları kuvvetlendirmektedir.
The Washington Times 08 ekim 1922
Kemalistler çatlasın biz devam edelim. Büyük evrensel tarihçi olarak kabul edilen Arnold Joseph Toynbee ”Kemal Atatürk’ün damarlarında yahudi kanının dolaştığını teyid etmekte.”
Kaynak: Chicago Sentinel 25 haziran 1942
Devam edelim
10 Mayıs 1902 tarihinde doğmuş olan ve Dünya Yahudi Kongresi eşbaşkanlığı yapmış olan “Joachim Prinz” bakınız The Secret Jews (Gizli Yahudiler) isimli kitabın’da mustafa kemal hakkında ne yazmakta:
“1908′deki Jön Türkler ayaklanmasının liderlerinden olan Cavit Bey ve Mustafa Kemal sıkı >yahudi Dönme’lerdi<. Sonraları Cavit Bey Maliye Bakanı, Mustafa Kemal ise yeni rejimin (TC’nin) lideri oldu ve kendi ismini ‘Atatürk’ olarak değiştirdi.”
(Kaynak: The Secret Jews (Gizli Yahudiler), Joachim Prinz, Random House, New York 1973, sahife: 122)
(Joachim Prinz 1902-1988)
İsrail’de ki mustafa kemal heykeli’nin altındaki ifâde gâyet dikkat çekici değil mi?:
“Bütün Türk Milleti ve Türkiye’yi seven israil halkı sana (M.Kemal’e) ebediyyen minnettar kalacaktır”
Türkiye’nin mazlum din kardeşlerimiz olan filistinlilere göndermiş olduğu yardım gemisine saldıran ve birçok insanımızı katleden israil mi türkiye’yi ve türk halkını seviyor?. Ayrıca mustafa kemal’e neden minnettardır ki israil halkı ?
Çok basit çünkü selanikli mustafa kemal, yahudilerin kendi veledi zinaları idi de ondan sahip çıkıyorlar. Mustafa kemal israil devleti’nin kurulmasına en büyük zemini devrinde hazırlamıştır. Peki nasıl?
1) Mustafa Kemal İslâm Hilafetini kaldırıp, müslümanları başsız bıraktı ve böylelikle islamın güçününe en büyük darbeyi vurdu. Bundan dolayı filistin ile beraber hiçbir islam toprağı istanbul’da ki halife’ye (müslümanların dini başbakanına) bağlı kalamadı ve bağıları tamamen kopmuş oldu.
2) Müslüman Türk Milleti tarihinden hep ders çıkarırdı, müslüman ecdadı’nın bırakmış olduğu eserleri titizlikle okurdu ve dikkate alırdı. Buda tehlikeli idi. Bunuda kafir mustafa kemal bin yıllık müslüman türklerin kullandığı alfabeyi değiştirmek sureti ile başardı.
Bakınız İmam-ı Azam Ebu Hanife (rh.a) Şeriat (islam kanunları,hukuku) hakkında şöyle der:
Bir kimse: “Gel beraber gidip Şeriat’a (islam kanunlarına,hukukuna) danışalım” derse öteki kişi de “Gitmem,” derse kâfir olur. Çünkü Şeriat’ı (islam kanunlarını,hukukunu) reddetmiş oluyor.
Yine bir kimse: “Şeriat ve benzeri müesseselerin bana bir faydası yoktur, bana şeriatın hükmü geçmez,” derse kâfir olur.
“El-Muhît” adlı kitapta yazıldığına göre, bir kimsenin yanında Şeriat’tan bahsedilse ve bilerek bu söze karşı gelirse, yahut hakaret için çirkin bir ses çıkarsa, yahut bu Şeriat kötüdür, derse kâfir olur.”
KAYNAK: Fıkh-ı Ekber Şerhi – Aliyyül Kari (rh.a) Şerh etmiştir.
Siz mustafa kemal’in durumunu düşünün ? neyse biz kaldığımız yerden devam edelim.
Bakınız mustafa kemal’ın gelmiş olduğu selanik şehiri bir yahudi şehiridir.
(kemalist kaynak yazıyor)
Kimi yazarlara göre Selanik, bir Yahudi ve Sabetayist kentiydi. Balkanlar’ın Kudüs’ü olarak biliniyordu. Nüfusun çoğunluğu dört yüzyıldan beri İspanyolca-İbranîce karışımı Ladino dilini konuşan Yahudilerdi. Ama nüfus tamamıyla Yahudilerden oluşmuyordu.
“1870′te Selanik’in nüfusu 90 000′di. Bunların 50 000′i Yahudi, 22 000′i Müslüman ve Sabetayist, 18 000′i Rum’du. Selanik aynı zamanda Sabetayistlerin (yahudi dönmelerin) en kalabalık olduğu şehir idi. Sayıları hiç de küçümsenecek bir nüfus değildi.”
Kaynak: Soner Yalçın, Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Doğan Kitap, 31. Baskı, 2004, sayfa 57.
Selanik nüfusunun 22.ooo’inin “Müslüman ve Sabetayist” olduğu bildiriliyor. Sabetayistlerin “görünürde” Müslüman, ancak “aslında” yahudi oldukları için sağlıklı bir ayrım yapılamıyor.
başka kaynak’da verebiliriz:
Atatürkçü Soner Yalçın şöyle yazıyor:
“…Artık Selanik’te cemaatlerin finanse ettiği modern eğitim veren okullar faaliyetteydi. Bunların en ünlüsü, 1873′te Vali Midhat Paşa zamanında, Şemsi Efendi (Şimon Zvi) tarafından açılan Fevziye Mektebi’ydi. Yoksul bir ailenin çocuğu olan rüştiye mezunu Şemsi Efendi öğretmen olmak ve mahalle mektebinde uygulanan ezbercilik sisteminden koparak yeni öğretim yöntemleri uygulamak amacıyla bu okulu açmıştı. Şemsi Efendi Sabetayist’ti.”
Kaynak: Soner Yalçın, Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Doğan Kitap, 31. Baskı, 2004, sayfa 59.
Evet son kaynağı’da Türk siyasetçisi, devlet adamı, yazar, Türkolog -tarihçi ve hekim olan Dr. Rıza Nur’dan vererek noktalamak istiyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ailesi hakkında bakınız kendisi ne yazmakta:
(Dr. Rıza Nur Hayat ve Hatıratım, Cilt 3 sayfa 561, Altındağ Yayınları)
(Dr. Rıza Nur Hayat ve Hatıratım, Cilt 4 sayfa 1515, Altındağ Yayınları)
(Dr. Rıza Nur Hayat ve Hatıratım, Cilt 4 sayfa 1517, Altındağ Yayınları)
Kemalistler, Rıza Nur’un bu gerçekleri yazdığın’dan dolayı kendisine ağır hakaret ve iftiralar’da bulundular. Rıza Nur’a yönelik bu asılsız iftiraları ”Kadir Çandarlıoğlu” cevaplandırmıştır.
bakınız: http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/05/28/dr-riza-nura-atilan-iftiralara-cevap/
Evet hiç düşündünüz mü Türkiye’de 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nun arkasında yatan mana nedir? Bu kanunla neler getirilmek isteniyor? Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir kanun?!. Gerçekleri gizlemek mümkün mü? “Mızrak çuvala sığmaz!” demiş atalar! Kemalistlerin gücü yetiyorsa mızrağı çuvalda saklasınlar!.. Gösterdikleri hassasiyet çok yanlıştır ve çok tehlikelidir. Onların yapacağı bir iş var. O da kaldırsınlar koruma kanunlarını, lağvetsinler Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni!.. Mustafa Kemal hakkında söylenenler ve yazılanlar yanlış ise çatır çatır cevap verirler! Yoksa eğer doğru ise; o zaman kızmasınlar; gerçekler yazılsın da Ata’larının kimliği, kim olduğu ve ne mal olduğu ortaya çıksın!.. Bir Stalin’in, bir Mao’nun akıbetinden ibret alsınlar da akıllansınlar!.. Bir gün gelecek, o çeşit kanunları delinecektir. Hak ve hakikat bunları dile getirecektir. Tarih, muvakkat bir zaman susarsa da bir gün gelir ortaya çıkar, susturmak isteyenleri bir silindir gibi ezer geçer; kendilerini de, korumak istedikleri adamı da rezil ve kepaze eder. Hem de Dünyanın gözleri önünde!.. Kur’an öyle demiyor mu?
“… Yoksa siz, Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mi ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gününde (onlar) azabın en şiddetlisine atılırlar. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir.” (Bakara, 85)
Bu, değişmez ilahî bir kanundur; her yerde ve her zaman hükmünü icra eder; Kemalist ordular, Kemalist savcılar, Kemalist Prof.’lar, Kemalist hocalar da bu ilahî kanun elinden Mustafa Kemal’i kurtaramazlar. Buna imkân ve ihtimal yoktur! Nitekim kurtaramıyorlar; adamın şahsiyetsiz bir vatan haini, din, namus ve millet düşmanı olduğu ortaya çıkmakta, yazılmakta ve çizilmektedir. Türkiye sınırları içinde olmasa bile dünya neşriyatında kendini göstermektedir. “Ümmet” Gazetesi’nden bunları okumaktasınız ve okuyacaksınız. Avrupa memleketlerinde Mustafa Kemal’in bir İngiliz casusu olduğu, Türk-Yunan muharebesinin sadece bir muvazaa (anlaşmalı döğüşten) ibaret olduğu, Yunan askerlerinin İzmir’e çıkışlarının, İngilizlere Mustafa Kemal tarafından telkin ve ilham edildiği, bütün bunların da Türkiye’yi mutlak surette İslam dünyasının liderliğinden tardetmek maksadına mâtuf olarak planladığı anlatılmakta, hatta bu kabil kitapları okuyanlar Türkiye’ye geldiklerinde eşve dostlarına gizlice aktarmaktadırlar. Aradan 76 senelik bir zaman geçmiştir. İnsaf ile kabul etmek gerekir ki, hakikatin meydana çıkmasına, ne suretle olursa olsun engel olmak ilâ-nihaiye sürüp gidemez. Dün kendisine ağız dolusu hakaret ve iftira edilen Sultan Hamit, bugün “Ulu Hakan”, “Cennetmekân” diye anılmaktadır. Keza dün korkunç bir diktatör olan Stalin’i bugün Rusya’da ağzına alabilecek bir kabadayı yoktur.
Selâm hakka tabi olanlara olsun.
Yaptığınız hizmeti tebrik ediyorum.Çok vakitleri kalmadı.
Abdullah kardeşime katılıyorum, çok zamanları kalmadı ISLAM galebe gelicektir.
Mes’eleyi etraflıca ve karşıt-tezlere karşı hakikâti kifâyetli ve otorite sâhibi değerli şahısların yayınlardan, dış kaynaklı basınlardan gösterebilmeniz hem bu mevzûyu, hem de tarih metodu ne derece dikkatli inceleyip, tahlil ettiğinizin göstergesi, bu başarıdan dolayı tebrik ederim, nice bu gibi aşikâr mevzûları a’yan şekliyle yazmanız ve ulaşabilmeniz dileğiyle. Selâmetle.
çok güzel yerli ve yabancı kaynaklarla doğruları ortaya koyuyorsunuz sonsuz teşekkürler
Ne bok olduğu ortaya çıktı sonunda sahte türkün.Mücadeleye devam!Allah yardımcınız olsun
Helal olsun herşeyi ince ayrıntısına düşünüp yerli ve yabancı kaynaklarla doğruları ortaya koymuşsunuz Allah Yar ve Yardımcınız olsun çok zamanları kalmadı İSLAM’IN galebe gelicektir. Selâmetle.
Insan muslumanim diyora yasiyorsa dogru yoldadir cunku dogrulari ariyorda ondan. niyet iyi akibet iyi , yanlis yatsiya kadardir.
“Hak geldi batil zail oldu” Er yada gec, hakikat ortaya cikar..Bu Allah’in kanunudur.
Tebrikler
m.kamalın orospu çocuğu olduğu bellidir ona tapan it sürüleride orospu çocuğudur
Mekani ebedi Cehennem olsun, zaten de oyle, lanet donme, kelb ibn kelb!